EFSUNLU DİYARLARDA EŞSİZ BİR YOLCULUK: VİVA LA KAPADOKYA
Bugüne kadar geçirdiğiniz en romantik sevgililer gününü bir düşünün. Şimdi düşündüklerinizin hepsini unutun…
Durun ve derin bir nefes alın. Nefesinizi verirken yeni yılın heyecanını bir kenara bırakın ve Sevgililer Günü’ne odaklanın. O gün ne yapacağınızı düşünün. Pek de rahatlatıcı olmadı mı? Yoksa bir programınız yok mu? Belki de var ancak hiç de cezbedici değil. Belki lüks bir restoranda sevgilinizle birlikte sakin bir yemek yiyeceksiniz. Her yerde insanlar, kalpler, balonlar… Sıkışık masaların arasında yenecek bir yemek için haftalar öncesinden yapılması gereken rezervasyonlar… Araba gürültüsü, apartman görüntüsü, enerji sömürüsü… Kalbiniz yeterince sıkıştıysa kıvama geldiniz demektir. İşte size unutulmaz bir Sevgililer Günü geçirmeniz için mükemmel mekan: Kapadokya.
Cappa-docia, yani Güzel Atlar Ülkesi… Bölgenin güzel olduğuna şüphe yok. Savaş peşindeki kısrakların yerini ise artık romantizmin peşinde olan sevgililer almış. Bir coğrafi keşif yapmıyorsanız orada olmak için tek sebebiniz olabilir: Sevgiliyle baş başa geçirilecek sessiz, sakin ve eşsiz bir tatil. Hele de kış vakti… Evet, yazın ve baharda Ihlara Vadisi’nin renkleri paha biçilemez. Fakat bir de kışın, o bir kere gördüğünüz şekli, ertesi yıl erozyondan dolayı asla aynı biçimde göremediğiniz Peri Bacaları’nın üzerine kar serpilip, şehrin renk tonuna beyaz bir fon da eklenince manzaranın tadına doyulamıyor. Tabi manzaraya karşı içeceğiniz, sadece oraya özel sıcak şarabın da damakta bıraktığı lezzet, aynı geçireceğiniz tatilin anıları kadar kalıcı oluyor.
Savaş peşindeki kısrakların yerini artık romantizmin peşinde olan sevgililer almış.
10 Milyon Yıllık Coğrafya
Türkiye’nin bu eşsiz coğrafi şekillerinin oluşumu bundan 10 milyon yıl öncelerine dayanıyor. Volkanların fırlattığı tüfler, üzerine esen rüzgarlar, vadinin içine akan sular ve asırlar süren aşındırmalar derken bugünkü haline gelmiş bölge. Üstelik Kapadokya suların yolunu bulduğu bir vadi olduğu için sadece bu bölgede görebiliyorsunuz Peri Bacaları denilen bu gizemli, şapkasını kafasına takmış sizi selamlayan yerşekillerini. Eski zamanlarda da durum aynıymış. Bölgeye gelen göçebeler, daha önce hiç görmedikleri bu şekilleri birer eve benzetmişler. Bir süre bacalara kimse yaklaşamamış. Çünkü hiçbir yerde rastlamadıkları bu evlerin efsunlu olduğuna, bacaların içerisinde perilerin yaşadığına inanılırmış. Etrafında yakılan ateşler, civarında gerçekleştirilen ayinlerle uzun bir süre perileri oradan kovmaya uğraşmış halk. Perileri onlar mı kaçırmış yoksa orada hiç mi peri yokmuş bilinmez ama bölgenin efsunlu olduğu kesin. Göreni büyülüyor. Hele ki Ürgüp yakınlarındaki Zelve’de bulunan Açık Hava Müzesi’nde yapacağınız kısa bir gezinti ise sizi bilinmeyen bir zaman dilimine, bir çeşit paralel evrene götürüyor. Hele ki bu geziyi kışın, kimseciklerin etrafında olmadığı bir günde gerçekleştirirseniz, sevgilinizle birlikte, el ele bir Hobit Köyü’ne doğru seyahate çıkmış oluyorsunuz. Üstelik Ürgüp ya da Göreme’ye döndüğünüzde de evlerle iç içe girmiş bacaları görmeye devam ediyorsunuz. Tek fark, Hobitlerin yerine bölgenin her yerinde birbirinden sıcak ve samimi kedilerin, köpeklerin olması. Onun dışında bölgenin dokusunun bu kadar iyi korunmuş olması tebrik edilmesi gereken bir başka özelliği…
Unutulmaz Tatilin Reçetesi
Tabi ki unutulmaz bir tatil için sadece efsunlu bacalar yeterli değil. Peki… O zaman size önce Avanos’taki seramik ustalarının rehberliğinde yapacağınız “kendin pişir, kendin ye” usulü seramik verelim. Hatta hatıra olsun diye sevgilinizle birbirinize birer anı yapın. İster kalp, ister bardak, ister tabak, çanak… Böylece aşkın size nasıl bir yaratıcılık kattığını da test etmiş olursunuz. Yetmedi mi? Ona da tamam… Bir de Kızılırmak kenarında kısa bir yürüyüş verelim. Olur mu? Hani ilkokuldan beridir: “Türkiye’nin en uzun ırmağı aşağıdakilerden hangisidir?” sorusunun yanıtını görsel olarak yaşamanın bu kadar güzel olacağını bilseydiniz, “Neden ders kitaplarında fotoğrafı yok?” diye başlayan uzun bir maili çoktan Milli Eğitim Bakanlığı’nın dikkatine göndermiştiniz. Sakince akan bir nehir, içerisinde boy boy, renk renk ördekler, değirmen, küçük bir adacık, nehrin üzerinden geçen asma bir köprü…. Hele bir de akşam vakti gittiyseniz, asma köprünün üzerinde yanan mavi ışıkların nehrin üzerine örtüldüğü görüntüye karşı kenardaki banklardan birine oturabilirsiniz. Sevgilinizle birbirinize söyleyeceğiniz güzel sözler aşkınıza kalmış ama orada yakalayacağınız huzuru İstanbul gibi devasa bir metropolde yakalayamayacağınızı garanti edebilirim. Bir de hafifçe sallanan asma köprünün üzerinden geçerek Indiana Jones filminden kopma bir sahne canlandırır, nehrin karşısındaki yeşil alanda kısa bir yürüyüşe çıkarsanız, huzur konusunda beyninizin limitlerini zorlayabilirsiniz. Hele de ertesi gün balonla kendinizi rüzgara bırakırsanız tatilden döndüğünüzde ne siz, ne sevgiliniz aşırı doz huzur ve keyiften rehabilitasyona girmek durumunda kalırsınız.
Gözünüz Yükseklerde Olsun
Balon gezileri Kapadokya’nın simgesi gibi… Gidilince mutlaka yapılması gereken aktivitelerden. Sizi caydırma ihtimali olan tek konu, sabah 5’te kalkıyor olmanız. Tabi sabahın köründe sizi kaldırıp hemen balonun içerisine atmıyorlar. Önce güzel bir kahvaltı yapıyorsunuz. Siz günün ilk ışıklarıyla çayınızı yudumlarken gözünüzün önünde balonu şişiriyorlar. 10 ya da 20 kişilik sepetlere atlıyor, bırakıyorsunuz kendinizi hem rüzgarın estiği yöne hem de manzaranın güzelliğine… Elbette isterseniz balonu sevgilinizle baş başa geçireceğiniz bir uçan halı seyahatine de dönüştürebilirsiniz. Orası sizin bütçenize kalmış… Ancak kaç kişi uçarsanız uçun, edineceğiniz deneyimin hafızanızdan silinmeyeceğini temin ederim.
Ayağı Toprağa Basmak İsteyenlere…
“Yok benim gözüm yükseklerde değil. Benim yükseklik korkum var hem” veya “Bana yer, gök yetmez, başka neresi var?” diyenlerdenseniz, o zaman Derinkuyu ya da Kaymaklı Yeraltı Şehirleri’nden birinde ya da her ikisinde dünyanın merkezine doğru kısa bir yolculuk da yapabilirsiniz. Romalılardan kaçan Hristiyanların saklandığı yeraltı şehirlerinin ne kadar zekice yapıldığını görmek, tüm mucizevi işlerin yoğun baskı altında çıktığı teorisini doğrular nitelikte. Fakat kapalı alan korkunuz varsa, tek kişinin geçebileceği daracık tüneller ve iki büklüm yapacağınız gezinti size biraz basık gelebilir. Böyle söylediğime bakmayın, mimarinin ne kadar işlevli yapıldığına şaşıracaksınız. Sonuçta oralar bizim gibi turistik seyahat yapmaya gelen insanlar gezsin diye inşa edilmemiş. Romalı ya da Persli askerler yan yana geçemesinler, yer altındaki devasa şehri işgal edemesinler diye yapılmış. Daracık tünellerdeki 100 metrede bir kurulmuş, tekerlek biçimli kapılar arka taraflarından yuvarlanarak şehri bir labirent haline getiriyor. Böylece ordular burayı almak isterlerse labirentin içerisinde parça parça olup güçlerini kaybediyorlar. Savaş senaryolarını, “Ya ne var ki bacadan atarsın bir alev topu, kapatırsın yukarıdan havalandırmayı çıkarlar dışarı” diyerek uzatmayacağım çünkü bölgede coğrafi zenginliğin yanında parasal bir zenginlik hakim olmadığı için kimse yeraltı şehirlerini almakla uğraşmamış. Bunların hepsini yerinde, rehberinden dinlemek daha da cezbedici olacaktır diye hepsini burada anlatmayacağım. Gidin, görün sonra bana teşekkür edin…
Elbette yukarıda yazılanların hepsini tek tek, 3 gün içerisinde yapmanız mümkün. Tek yapmanız gereken 1 hafta öncesinden kendinize bir tur şirketi bulmak ve rezervasyon yaptırmak. Zaten kafanızı hiçbir organizasyonla meşgul etmek istemiyorsanız o zaman gerekli ayarlamaları yazıyı okumayı bıraktıktan sonra yaptırmalısınız. Hem sizin için daha hesaplı olur hem de yer bulmakla, tur ayarlamakla uğraşmazsınız. İster siz ayarlayın sürpriz yapın, isterseniz alın bu yazıyı sevgilinizin başucuna yerleştirin.
Kuş Uçmaz, Kervan Geçmez, Mağara Yetmez
Konaklamaya gelince… Tabi ki bildiğiniz, standart oteller her yerde olduğu gibi Kapadokya’da da mevcut. Fakat Kapadokya’yı tam anlamıyla yaşamak istiyorsanız önünüzde iki ihtimal var. Bunlardan ilki, bir kervansaray gibi dekore edilmiş, Selçuklu mimarisini içeren butik oteller. İçerilerinde şark köşeleri, eski halıları ve klasik yatakları var. Mesela Selçuklu Evi bunlardan bir tanesi… Ancak tek alternatifiniz değil. Elbette bir sürü benzer butik otel bulmanız mümkün. İkinci ihtimaliniz ise tepelerin içerisine oyulmuş mağaralarda kalmak. “Orası soğuk olur be! Öyle ilk insan gibi yaşanır mı?” demeyin, sıcaklık konusunda hiçbir sorun yaşamıyorsunuz. Neticede düşündüğünüz gibi duvarlarında çöp adamların avlandığı resimlerin bulunduğu ilk mağaralardan değil bu oteller. Her birinin ayrı bir konsepti, ayrı bir rengi, ayrı bir romantizmi var. Mağaralarda kalıp, dışarılarda geyik avlamak zorunda değilsiniz. Böyle bir bölgeye ve bu derece güzel dekore edilmiş otellerden birinde kaldığınızda avlamanız gereken tek şey romantizmin kendisi. Hele bir de şömineli bir odanız ve de jakuziniz varsa… Sanırım bundan sonrasını anlatmama gerek kalmıyor.
Yediğiniz içtiğiniz size kalsın, şimdiden iyi tatiller…
GİDİNCE MUTLAKA YAPIN!
Daha da romantik bir seyahat için birkaç ipucu:
– Zelve’deki açık hava müzesinde romantik bir yolculuğa çıkın
– Kızılırmak kenarında yürüyüş yapın
– Balonla bölgeye yukarıdan bakın
– Avanos’taki seramik ustalarına uğrayın ve bir çömlek de kendiniz yapın
– Ürgüp’te kendinize bir teras bulun ve gün batışında şehrin renklerini seyredin
– Kendinize dilek balonu alın, ateşleyip gökyüzüne bırakın. (Dileği size kalmış…)
– Narlı Göl manzarasına karşı Kapadokya’nın sıcak şarabından tadın
– Japon turistler gibi her yerde fotoğraf çekmeyi de unutmayın!
SICAK ŞARAP TARİFİ
Elbette orada tadı başka olur ancak damağınızda kalır diye tarifini veriyorum:
1- Tencerenin içerisine içilecek bardak sayısının yarısı kadar su koyun.
2- Suyun içerisine:
* 2 adet çubuk tarçın
* 1 avuç kuru erik
* 1 avuç kuru üzüm
* 1 yemek kaşığı vanilya
* 2 yemek kaşığı esmer şeker (bal da kullanabilirsiniz)
* 2 orta boy zencefil
* 8 adet karanfil
* 1 adet portakal kabuğu ekleyin
3- Suyu kaynayana kadar ısıtın.
4- Kaynadıktan sonra içerisine attığınız malzemelerin aromasını içerisine bırakması için oda sıcaklığına gelene kadar soğumaya bırakın.
5- Soğumuş olan suyun içerisine aldığınız sek kırmızı şarabı boşaltıp karıştırın.
6- Kısık ateşte ısıtın. (Kaynamamasına dikkat edin yoksa sadece şerbet içersiniz.)
Not: Isıtılan şarabın alkolü azalmaya başlar. Daha fazla alkol isterseniz konyak ya da votka ekleyebilirsiniz.
İdeal bir Kapadokya seyahatinin süresi: 3 Gün
İdeal bir Kapadokya seyahatinin kişi başı fiyatı: 1.200TL