Kara Komedi: Türkiye’de Televizyon Sektörü
80 bölüm Fatmagül’ün suçu nedir bulamadık. İki ileri bir geri 5 sezon Viyana’yı alamadık. Ezel bir kere tuttu ya. Osmanlı’daki devşirme usulü aldık, Karadayı yaptık. Şimdi dizi sektörü Paramparça. Televizyonlar artık “Beni Affet” dese de nafile. Gençler televizyonları çöpe atıp dijitalde Survivor oynamaya başladı bile. Geniş özetiyle, bitmeyen reklam çözümleriyle Türkiye televizyon endüstrisi sana güle güle…
Diziler kadar uzun özetler…
Bol başlıkla uzun uzun yazmaya gerek yok. Zaten 90 dakikalık, orta sahada geçen maç temposuyla bol baymalı olan diziler yeterince uzun değil mi? Buraya bir tweet atarak ironi yaratmak vardı aslında ama tutamıyorum gene kendimi. Çok hor davranmayacağım ne de olsa her şey ortada. Girdim internete en çok reyting alan yayınlara bakıyorum. Burada Total ve AB diye iki standart var efendim. Bunlar: A/B, C1, C2 ve D/E. Bunların hepsinin toplamına ise TOTAL deniyor. Bizi bu dört gruptan A/B grubu ve hepsinin toplamı olan TOTAL ilgilendiriyor çünkü diğer gruplar medyaya bildirilmiyor. Sanki hepsi doğru ölçülüyor ya, diğerlerini kale almıyorlar. Onlar neden yetim bırakılmış onu anlamadım. Gerçi ben bu televizyondaki yayın politikasını zaten külliyen anlamıyorum. Reytingin ilk 5’ine bakıyorum. Paramparça, Survivor All Star, Karadayı, Paramparça (Özet), Survivor All Star (Özet) olarak devam ediyor. Yahu adamlar yılda 300 tane yeni dizi yapıyor. Dünyanın sponsoru, dünyanın parası. Bıraksınlar bu işleri, dizilerin ve yarışmaların özetlerine sponsor olsunlar. Baksana biz millet olarak tekrarı, yeni bir şey izlemekten daha çok seviyoruz. Kültürümüz de öyle değil mi zaten? Siyasette bile durup durup başa dönüyor, aynı filmi izliyoruz ısrarla. Filmlerimiz de ya bugüne ya da geriye dönük değil mi? Var mı Türkiye’de şöyle milyon izlenmiş gelecekte, uzayda filan geçen fantastik film? Sanki yıllarca okumamış, tartışmamış gibi gene gidip en çok İstanbul’un Fethi’ni izliyoruz. Milyon dolarlara onu da yapmayı beceremiyoruz. Olmadı Recep İvedik’le kendimize ayna tutuyoruz. Başka bir numara yok sektörde. Formül belli: Bir dizi tutarsa 300 bölüm çek. Özetlerle birlikte kanalın tüm hafta içi akşamlarını işgal et. Yarışma tutarsa temcit pilavı gibi çevir çevir yeniden çek. Daya gitsin, millet izliyor ne de olsa. Kendi memleketimizde turistiz sanki.
Uzuuun Uzuuuun Bakışmalar Koyun
Bizde mucitlik yok kardeşim. Önce Hazerfan Çelebi, sonra Vecihi Hürkuş, sonra da Devrim Arabaları’yla öldürmüşler içimizdeki araştırmacı kimliği. ABD’de İngiltere’de adam bizim 5 katımız prodüksyon yapıyor. Efektiydi, kurgusuydu derken saatlerini veriyor. Ona rağmen diziyi 1 saat yapıyor. Onu da 1 saat 15 dakikada yayınlayıp haftayı kapatıyor. Neden? Çünkü dizinin senaryosu adamın aklına tuvalette gelmiyor. Bu işin bir formülü var evet. Ama o formül bizim bildiğimiz gibi zengin kız-fakir oğlan, zengin oğlan-fakir kız, bir de kötü kadın, şık araba ve villa… Olmadı “mutfak!”, tutmazsa Güneydoğu’da geçir yöre, töre gibi acayip bir formül değil. Önce senaryosu uzun uzun çalışılıyor. Dizinin nerede başlayacağı, hangi noktalardan geçerek sona ulaşacağı filan belli. Öyle serbest çağrışım, gündeme ayak uyduralım zırvaları yok. Hal böyle olunca oyuncu seçimleri doğru, vakit bol, çekimler yayınlardan neredeyse 1 sezon önde gidiyor. İşin içinde plan olunca da uzun uzun bakışmalar, anlamsız yan hikayeler ortaya çıkmıyor.
En Büyük Dizi, Sektörün Kendisi
Şimdi ben buradan estiriyorum da yavrum yapımcılarımız ne yapsın? Kanalların kime satıldığını takip etmek artık dizi takip etmekten daha zor hale geldi. ABD ve İngiltere’de bu işler bir kültür meselesi. Tamamen planlı ve başlı başına bir endüstri. Hangi dizi ne zaman yayınlanacak, ne kadar bütçesi olacak hepsi belli. Öyle kanalın televizyonun daha “tele”sine uğramamış sabah programı tadındaki patronları bir gün ite kaka sahip olduğu kanalı açıp dizinin 15 saniyesini izleyip, Genel Yayın Yönetmeni’ne, “Kaldırın şu diziyi yayından” diye telefon açamıyor. Adamı tefe koyarlar vallahi. Buradaki gibi esnaf kültürü yok ki. Derneği var, sendikası var işin. 2008 yılında ABD’de bir grev yaptı senaristler. Dizi sektörü kilitlenip kaldı. Bizde senaristler toplanıp grev yapsa, “Ne yazıyolar ki la bunlar? Bizim kayınbirader de çok güzel mani yazıyor. Verin senaryoları yazsın. Onlara papuç mu bırakacağız?” derler. Derler yavrum derler de, işte sonrasında uzun uzun bakışmalar, bol bol yakın planlar izleriz dizilerde. Hikayenin nereye gittiği belli değil. Nasrettin Hoca’nın türbesine döner bizim TV’ler. Kızmayın sakın televizyonlara ve aslen sanayici olan patronlarına. Bizde memleket bile şirket gibi yönetiliyor, medya sektörü esnaf gibi yönetilmiş çok mu? “Televizyona izlenecek hiçbir şey kalmadı” diyenler, kendinizi yalnız hissetmeyin. Kızmayın arkadaşlar, internete girin. Yani, en azından girilebilen sitelerde filan gezin. Olmadı DNS, VPN filan deneyin. Hepimiz yarı bilgisayar mühendisi olduk açık öğretimle zaten. Nazar değdi televizyon endüstrimize. Bu da gelir, bu da geçer elbette.
Yayınlandığı yer: http://indigodergisi.com/2015/05/bir-kara-komedi-hikayesi-turkiyede-televizyon-sektoru/