TEN UYUMU: ŞART MI YOKSA MASAL MI?

Ruh eşi, ruh ikizi, bir elmanın iki yarısı veya ten uyumu… Bir zorunluluk mu yoksa yeni dünyanın bir komplosu mu? Var mı yok mu? Varsa nasıl anlarız, yoksa nasıl erkenden kaçarız? Cinsel, fiziksel ya da duygusal… Kimi uzmanlar evlilik için “Olmazsa olmaz” diyorlar. Kimi uzmanlarsa “Ten uyumu hikayelerine kanmayın” diye uyarıyorlar. İşte bilim dünyasındaki ten uyumu tartışmaları ve daha fazlası…

 tenuyumuiliskiler

Nereden Çıktı Bu?

Dilimizden düşmeyen “Ten uyumu” kavramının ilk kez kimin tarafından ortaya atıldığı bilinmiyor. Gel gelelim pek çok dilde ve kültürde muadillerine rastlamak mümkün. Hatta her dilde bunun için bir atasözü bile var. Mesela İngilizler “Birds of a feather flock together” derler. “Aynı tüyün kuşları birbirlerine yapışır” anlamına gelir. Almanlar, “Jeder topf hat einen deckel” derler ki bu aslında bizim kültürümüzdeki “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” atasözüyle aynı anlama gelir. İşin özeti ten uyumu, herkesin bildiği ancak bir türlü kanıtlayamadığı bir şeydir. Bazı bilim insanları hala ruh eşi, ten uyumu gibi kavramların bilimsel açıdan, kesin olarak kanıtlanamadığını söylüyorlar. Arizona Üniversitesi Nöroloji Departmanı Başkanı Dr. David M. Labiner, “Aşık olduğumuzda ya da cinsel olarak arzu duyduğumuzda beyinde ve hormonlarda çarpıcı değişiklikler olduğu doğru” diyor. “Ancak ten uyumu ya da ruh eşi gibi kavramları kesin olarak kanıtlayacak yeterli veriye ulaşmak mümkün görünmüyor. Bu nedenle ten uyumunun bilimsel olarak kanıtlandığını söyleyemeyiz.” Bu kısım madalyonun bir tarafı. Madalyonun diğer tarafında da pek çok bilim insanı bulunuyor. Power of Pleasure (Zevkin Gücü) kitabının yazarı Dr. Kristen Mark, “Beyindeki ve hormonel düzeydeki aktiviteleri incelediğimizde hangi özelliklere sahip insanların sizi heyecanlandırdığını anlayabiliriz” diyor. “Daha uzun vadede bu tahrik seviyelerinin ilişkiyi hangi noktalara götürdüğünü anlamak içinse sosyolojik araştırmalar gerekir. Çünkü beyin arzuladığı bir kişi hakkında aralıksız olarak ve aynı düzeyde elektrik akımı üretmez. Bir süre sonra aşık olduğu kişiye karşı ürettiği feromonlar normal düzeye geçerler. İşte bu aşamadan itibaren nörolojiden değil, bireylerin kişisel deneyimlerinden faydalanmak gerekir. Çünkü böylesi bir araştırma yalnızda fiziksel değişimleri değil, duygusal süreçleri de içermektedir. Dolayısıyla sadece hormonel ve nörolojik düzeyde ten uyumu kavramını ararsak çıkmaz bir sokağa girmiş oluruz.”

Ten Uyumunu Anlamak Mümkün mü?

“Cinsel kimyayı belirleyen çeşitli psikofizyolojik düzenekler mevcuttur” diyen, Lust, Attraction and Attachment in Mammalian Reproduction (Memeli Üremesinde Zevk, Etkilenme ve Bağlılık) kitabının yazarı Dr. Helen Fisher konuya detaylı bir açıklama getiriyor. “Birini çekici bulmanız sırasında beynin bazı sinirsel devreleri harekete geçer. Norepinefrin isimli sinir iletkeni çekici bulduğumuz kişinin hafızamızda kalmasını sağlar. Salgıladığımız serotonin ve yüksek dopamin hormonları heyecan seviyemizin artmasına, kişi aklımıza geldiğinde onu arzulamamıza neden olur. Uyarıcı özellikleri olan phenylethylamine adındaki sinir iletkeni ise aşık olan kişilerin beyinlerinde daha yüksek seviyelerde elektrik akımına yol açar. Vasopressin hormonu ise kişinin bütün dikkatini eşine yöneltmesini ve dolayısıyla sadakati beraberinde getirir. Salgılanan yüksek oksitosin hormonu ise partnerlerin birbirlerine dokunmayı arzulamalarını ve daha sık temas halinde olmalarını sağlar.” Özetle eğer birini görüyor ve unutamıyorsak, ona bol bol dokunmak ve sarılmak istiyorsak ve içimiz içimize sığmıyorsa o kişiyle ten uyumunu yakaladık demektir diye Fisher, vücudun bu kimyasal değişimlere nasıl karar verdiğini de duyularla açıklıyor. “Fermonlar daha çok hayvan davranışlarında gözlemlenebilen, harici hormon (ekto-hormon) adı verilen dışa dönük mesajcılardır. Birini gördüğünüzde, sesini duyduğunuzda ya da dokunduğunuzda ondan hoşlanır ve tahrik olursanız vücudunuz istemsizce ısısını artırır ve ter bezleri harekete geçer. Bu kimyasal ve fizyolojik aktiviteler ise dışarıya bir koku salgılamanıza neden olurlar. Normal koku alma duyularıyla fark edilemeyen bu tahrik parfümleri karşınızdaki kişinin burnunun derinliklerinde olan afrodizyak algılama bölgelerine doğrudan mesaj gönderir.” İşte karşılıklı etkileşimin kimyasal formülü de bu oluyor anlaşılan. Görme, dokunma, işitme ve koklama…. Fisher, tabii ki sizin dominant duyu mekanizmasının hangisi olduğuna bağlı olarak bunun sırasının da değiştiğini belirtiyor.

Olmadığını Nasıl Anlarız?

“Ten uyumunu nasıl anlaşılır?” sorusundan çok, “Ten uyumu olmadığını nasıl anlarız” sorusuna daha fazla makale yazılmış olması beni biraz üzdü açıkçası. Tersten düşünen ve ilişkisinden mutsuz olan insan sayısı sanırım daha fazla anlaşılan. Öncelikle aşk ve ten uyumu arasındaki farkı belirtelim ki kimsenin aklında soru işareti kalmasın. Bu konuda Op. Dr. Erdoğan ten uyumu olmadan da aşkın olabileceğini söylüyor. Bizzat aşkın değil, aşkta bağımlılık yaratan kısmın ten uyumu olduğunun altını çiziyor ve toplumda aşk yaşayanların sadece %10’unun ten uyumu olduğunu söylüyor. “Cinsel olarak fiziksel çekim aslında ilk başta hissedilebiliyor. O kişiye daha farklı dokunur onu daha farklı öpersiniz. İlk dokunduğunuzda içiniz bir tuhaf olur. Tüm damarlarınızın attığını hissedersiniz, özellikle de genital bölgenizde bir hareketlenme olur, onu ister onu arzularsınız, dudaklarınız kurur.” Dr. Erdoğan ten uyumunun da aşk gibi zaman içerisinde kaybolabildiğini belirtiyor. “İlk heyecanı yakalamaya çalışan kişiler zaman içerisinde monotonlaşan ilişkilerini ve duygularını harekete geçirmek için başka kişilerde yaşadıkları heyecanlara yöneliyorlar. Yakalanma korkusuyla da birleşen bu duygu ilüzyonları sadakatsizliğe, tek gecelik ilişkilere yönelinmesine yol açıyor.” Hal böyle olunca ilişkiler yıpranıyor ve sonunda bitiyor. Dr. Erdoğan bu nedenle ten uyumunun geride kalmaya başladığı anlarda ya çiftler arasında yapılacak konuşmalar ve cinselliğe katılacak yeni heyecanlarla bu sorun çözülmeli ya da daha ileri seviyelerde bir aile terapistinden destek alınması gerektiğini de ekliyor. Uzmanlar ten uyumunun olmadığı ya da kaybolmaya başladığı durumları şu şekilde maddelendiriyorlar. Korku, kaygı bozukluğu, eşin kendisine dokunmasına tepki, eşe dokunmak istememek, erkekte güvensizlik duygusu ve kadında isteksizlik… İlk belirtilerin cinsel ilişki süre ve sayılarının azalmasıyla başladığı söyleniyor. Bir başka önemli belirti ise uyuma esnasında ortaya çıkıyor. Eğer partnerinize sarılıp uyuduğunuz günler sona erdiyse veya sarılıp uyusanız bile sabah birbirinizde ayrı köşelerde uyanıyorsanız o zaman vücudunuz ve içgüdüleriniz, çok geç olmadan önlem almanız gerektiğinin sinyallerini veriyor demektir. Baş başa romantik bir tatil, birkaç yatak oyuncağı ve seksi kıyafet başlangıç için doğru bir çözüm olabilir.

Ten Uyumu Yoksa İlişki Yok mu?

Zevkin Gücü kitabının yazarı Dr. Kristen Mark, “Suçu ten uyumuna atıp kolaya kaçmayın” diyor. Daha da önemlisi herhangi bir uyumsuzluğun ya da ilişkideki sorunun suçunu partnerde aramanın ilişkiyi sona götüren en kötü alışkanlık olduğunu belirtiyor. “Zamanla ortaya çıkan cinsel isteksizlik, sıklaşan kavgalar ve iletişim bozukluklarının suçunu partnerinin eksikliklerinden kaynaklandığını düşünen kişiler özeleştiriye yönelmezler. Dolayısıyla kendilerinden kaynaklanabilecek sorunlara da gözlerini kapatmış olurlar. Bir ilişkide sorunlar hiçbir zaman tek bir taraftan kaynaklanmaz. Her iki tarafın da mutlaka kendini geliştirmesi veya düzeltmesi gereken alanlar bulunur. Bunun için ortaya çıkan sorunlarda önce kişiler kendisindeki hatalara odaklarını çevirmeli ve çiftler iletişimi kendi sorunlarını karşısındaki partnerine belirtip düzelterek kurmalı.” Dr. Kristen Mark’ın aklına sağlık. Doğru söylüyor nihayetinde. Gel gelelim bunu bilmek için yıllarca okuyup doktor olmaya gerek yok. Etrafımıza bakmamız yeterli. Hangimiz sorunu ilk kendimizde arıyoruz? Kimse yalan söylemesin. Elleri vicdana bir yerleştirelim. Hani derler ya, “Herkes kapısının önünü temizlese ortalıkta pislik kalmaz” diye. İşte bizim de önce kendi karakterimizin kapı önünü temizlememiz gerekiyor. Bu sadece uzun ilişki için değil tüm insanlık için bile ortak çözüm bence. Korkmayalım kendimizi eleştirmekten. İncilerimiz dökülmez. Kimse biz özeleştiri yaptığımızda delilleri aleyhimize filan kullanmaz. Biz kendi hatalarımızı bilelim ve söyleyip düzeltelim ki karşımızdakine örnek olsun. He olmuyor mu? O zaman tüm eski sevgililere selam olsun! Elbet kafaların uyuştuğu, akl-ı selim birini bulursun. Herkes için doğru insanı bulduğu, aradığı ve aramaktan vazgeçmediği bir ay olsun.

Yayınlandığı Yer: Cosmopolitan