AŞK MI BAĞIMLILIK MI?

Herkesin mazisinde, şimdisinde mutlaka vardır bir kopamadığı ilişkisi. Önce kavga kıyamet, sonrasında affet, seviş ve devam et. Başa sar, yeniden başla. Peki, aşkla mı alakalı yoksa bağımlılıkla mı? Bilim dünyası cevaplıyor. Buyrun…

 askuyu

Aşk Başlı Başına Bir Uyuşturucu

Kime ya da neye aşık olduğunuzun bir önemi yok. Birinden etkilendiğimiz, tahrik olduğumuz ya da aşık omaya başladığımız anda beyniniz bir uyuşturucu etkisindeymiş gibi hormon salgılamaya başlıyor. Hani bir klişe var ya, “Aşık olmak çok fazla çikolata yemekle aynı histir” diye. İşte o çikolata da aşkın temel hormonu olan dopaminin temel gıdalarından biri. Anlayacağınız işin temeli, “Para-çokomel eğrisi.” Bunu ben söylemiyorum, bilim dünyası söylüyor. 30 yıldır aşkın ve romantizmin beynimiz üzerinde yarattığı etkiler konusunda araştırmalar yürüten, New York Eyalet Üniversitesi’nden Dr. Arthur Aron, “Burada aşk bir uyuşturucudur derken metafor yapılmıyor. Tam olarak beyindeki etkisini anlatılıyor” diyor. “Romantik bir aşkın beynimizde yarattığı etki, kokain ya da sadece doktor kontrolünde kullanılabilen acı azaltıcılarla benzer bir hormon salınımıyla benzerdir.” Araştırmada Dr. Aron’la birlikte yer alan Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi Medikal Merkezi Nörobilimcisi Dr. Sean Mackey, “Beyinde acıyla ilişkisi olan sinir kanallarının aşk hissi sırasında yavaşladığını ve uyuşmaya başladığını fark ettik” diyerek onaylıyor. Bu iki kafadarın yaptıkları araştırma gayet basit. Hipotezleri şöyle: Aşk, pek çok bağımlılık yaratan uyuşturucu gibi beyne insanın kendisini iyi hissetmesi için gereken hormonları salgılamasında etki eder mi? Bunun için üzerinde, “Aşık mısınız?” yazan ve iletişim bilgileri bulunan broşürleri saçıyorlar. Dr. Mackey, “Bu, hayatımızda karşılaştığımız en kolay denek bulma süreciydi” diye bahsediyor. “Sadece birkaç saat içerisinde düzinelerce çift kapımızı çalıyordu.”

rockyask

Acı Yok Rocky!

Bahsettiğim gibi, Dr. Aron ve Dr. Mackey aşık çiftler içinden seçtikleri kişiler üzerinde acı eşiği testler yapıyorlar. MRI makinasına bağlanan deneklere cihazdan gelen sinyallerin acı olarak karşılıklarını 1 ile 10 arasında değerlendirmeleri söyleniyor. 1 “Acı yok” demek, 10 ise “Çok büyük acı.” Alet sinyal gönderirken ve ölçümleme yaparken deneklere araştırmayla alakası olmayan sorular soruluyor. Araştırma sonucunda anlaşılıyor ki dikkat dağılması da aşık olunması da acıyı azaltıyor. Sadece beynin farklı yerlerini etkileyerek… Dikkat dağılması beynin acıyı algılayan reseptörlerini beynin üst-orta kısmına yönlendirerek yerini değiştiriyor ve algı yanılsaması yaratarak acıyı engelliyor. Aşık olmak ise beynin ödül mekanizması olan dopamin, yani mutluluk hormonlarını harekete geçirerek acının yerini keyfin almasını sağlıyor. Dr. Aron ve Dr. Mackey bu sonuçlar için, “İlaç olmadan acıyı hafifletmek ileride mümkün olacaktır” diyorlar. “Gelecek nesiller bugün kullandığımız antidepresan ve ağrı kesicileri gördüklerinde, acıyı yönetmede Karanlık Çağ’da olduğumuzu söyleyecekler.”

askbagimlilik 

Bağımlılığa Giden İlk Sokak

Aslında hayatını insanlığa adamış bu bilim adamları aşkın beyinde yarattığı uyuşturucu etkisini, ileride anestezide kullanılabilecek etkin ilaçlar geliştirmek, hatta mümkün olursa insanları uyuşturmadan ameliyat edebilmek için araştırıyorlar. Gel gelelim başka bir şey sonuca daha varıyorlar. “Hissedilen aşk duygusu başta ne kadar kuvvetliyse sonrasında bağımlılık o kadar yüksek oluyor.” Temelde gerçek bir uyuşturucu gibi. Üstelik yasal olduğu için kimse, “Aşk bağımlısıyım” diyerek doktora gidip tedavi olmuyor. Onun yerine fırtınalı, ve inişli-çıkışlı bir ilişkinin içerisinde ya devam ediyor ya da helak oluyor. Durum böyle olunca da geleneksel, “Acaba aşk mı yoksa alışkanlık mı?” tartışmalarıyla ilişkiler bir türlü olacağına da biteceğine de varamıyor. Peki, bunun asıl sebebi ne? Dr. Aron’a göre bunun 3 temel sebebi var. Birincisi aşık olduğumuz ya da romantik bir ilişki içine girdiğimiz, etkilendiğimiz kişinin yakınında olduğumuzda beynimizde ödül mekanizmasının harekete geçmesi. Dr. Aron, “Özellikle dokunsal temas kurulduğunda bu hormonların üretimi en üst seviyelere çıkar. Yani uyuşturucunun limit noktasındaki duruma gelirsiniz” diyor. “Dolayısıyla sevdiğiniz insanla bir arada olduğunuzda beyin kendisini sürekli ödüllendirir ve uzakta olduğunuzda da bu ödüllendirmeye ihtiyaç duyar hale gelir.” Yani kızmayın insanlara, “Mıç mıç sürekli bir aradasınız, sarılıp, öpüşüyorsunuz” diye. Onlar aşk bağımlısı arkadaşlar.

askkafasi

Aşık Kafası

Bağımlılık yaratan bir başka etki ise, nörobilimcilerin “Aşık kafası” olarak adlandırdıkları fiziksel etkiler silsilesi. Hoşlandığınız biriyle buluşacağımız zaman ya da onu gördüğümüzde, vücudumuz adrenalinle norepinefrin karışımı bir kokteyl hazırlıyor ve vücuda ziyafet veriyor. Böylece kalp atışlarımız hızlanıyor, avuçlarımız terliyor, görüntümüz bulanıklaşıyor. Uzmanlar bu yüksek ve mutlu hale, “Aşık kafası” adını veriyorlar. Bir kere bu kafaya ulaşırsak beyin o andaki mutluluk anını alıp ön belleğe, yani kısa dönem hafızaya kaydediyor. Birkaç kere düzenli olarak kafayı yaşadığımızda ise daha derinlere, bilinçaltı hard diskine kaydediyor. İşte bu noktada artık geri dönüş iyiden iyiye zorlaşıyor. Yani bağımlı hale geliyoruz. Partnerimizden uzakta kaldığımızda beyin o, “Aşık kafası”nı arıyor ve ulaşamayınca mutsuz oluyor. Beyin de bizim gibi kolaycı ve tembel neticede. Mutlu olmanın kolay ve kesin yolunu bir kere partnerle özdeşleştirdi mi artık onu arar hale geliyor. İşte bir türlü bitemeyen inişli çıkışlı ilişkiler de bu noktadan itibaren başlıyor. Artık partnerle anlaşamayacak hale gelsek bile beyin sosyal normları umursamadan, “Bana uyuşturucumu ver” diye sürekli dürtüyor. Bu da telefonu 3 dakikada bir ele alıp, mesaj atmaktan vaz geçip, Facebook profil fotoğrafları içerisinde gezinip o mutluluğun bir demosunu yaşamaya çalışıp en sonunda dayanamayıp tekrar bir araya gelme kısır döngüsünün formülünü açıklıyor.

yalnizlikkorkusu

Yalnızlık Korkusu

İlişkideki bağımlılığın üçüncü ve son sebebiyle ilgili olarak, Dr. Arthur Aron, “İnsanın en derinlerde gizli olan, yalnız kalma korkusudur” diyor. “Her ne kadar ilişkilerden bahsediyor olsak da insan bencil bir varlıktır ve önce kendi huzurunu düşünür. Biriyle uzun bir ilişki içerisinde olmak vücutta düzenli olarak oksitosin ve vasopressin adı verilen iyi hissetme ve güvenlik hormonlarının salınmasına neden olur. Ayrılmaya karar verdiğiniz anda beyin bu hormonları salgılamayı durdurur ve kendinizi mutsuz hissedersiniz.” İşte o, “Büyük” kararı vermeyi engelleyen en önemli sebeplerden biri de bu. Bir daha kimseyle birlikte olamayacağınız ya da ilk ve son ilişkiniz olacağından değil. Beyin o hormonları salgılamayı bırakınca bünyemizde sanki dünyanın sonu gelmişçesine bir karamsarlık ve melankoli hakim olmaya başlıyor. Ayrılık sonrasındaki o hüzünlü günlerin, depresyonların sebebi de bu. Gel gelelim beyin kişiye bağlı olarak birkaç saat, gün, hafta ya da ayda hormonları eski salınım düzenine geçiriyor. Yani normal duygu durumuna geçiyoruz. Artık ilişki gerçekten geçimsizlikten bitme noktasına geldiğinde ve çıkış yolu olmadığında bile bu karamsar süreci göze alamıyorsak ayrılamıyoruz ve uyuşturucumuzu yeniden kullanıp, kafasını hızlıca yaşayıp gene ertesi gün pişman olmaya devam edebiliyoruz.

sexololmasevme

Ya Sevdiğinle Ol Ya Olduğunu Sev

Deminden beri yazıyorum ya, efendim neymiş ödül mekanizmasıymış, hormonlarmış, güvenlikmiş, falanmış, filanmış. Aşk dediğimiz milyon yıl öncesinden, ta ki yasak elma günlerinden beri insanoğlunun en temel duygusu. Bırakın bilim insanları araştırsın, dergiler üzerine yazsın çizsin. Siz ilişkinizi yaşayın. Ama öylesine yaşamayın, şöyle doya doya yaşayın. Madem kullanıyorsunuz şu aşk uyuşturucusu denen mereti, hakkını verin. Sonra da baktınız başka yol yok, efendi gibi tadında bırakın. Ne ilişkinize sahip çıkmaktan ne de yeni bir ilişkiye başlamaktan korkmayın. Korkmak ve hareketsiz kalmaktan başka kendinize bu hayatta yapabileceğiniz daha büyük bir kötülük yoktur. Ya birlikte olduğunuz kişiyi sevin ya da sevdiğiniz kişiyle birlikte olun. Elbette inişler çıkışlar olacak ilişkide. Olmalı da zaten. Sadece tatlı yenir mi, ekşi de olacak, acı da olacak, tuzlu da olacak bazen… Yeter ki bu aşk yemeğini öyle çiğnemeden, hızlı hızlı değil de sindire sindire, zevkle yiyin. Öyle hemen tüketmeyin, tükenmeyin, tükenirse de direnmeyin. Hem kendinize hem de partnerinize yeni bir hayata başlaması için izin verin. Tek bir hayatınız var, doyasıya yaşayın. Hoşçakalın…

seksioduller

ÖDÜL AVCILARI

Beynimizin ödül mekanizmasını harekete geçiren tek şey aşk değil. California Üniversitesi Nöroloji Birimi uzmanları araştırdı. Bakın size de oldukça mantıklı gelecek 3 ödül sesi…

1-ATM

Listenin en üst sırasında ATM’nin para sayma makinasından gelen ses yer alıyor. Beyin bu sesi duyduğunda birazdan eline canlı canlı nakitleri almaya hazırlıyor. Bu da hormonların salınıp vücudumuzda heyecan ve mutluluk yaratmasını sağlıyor. Tabii parayı biz çektiğimizde ya da yanımızdaki arkadaşımız çektiğinde aynı his mi oluyor orası tartışılır. Bir de “Bakiye 0TL” ekranı gördüğümüzde beynimiz ne yapıyor onu araştırıp sinirimizi bozmamışlar sağ olsunlar.

2- PİŞEN YEMEK

Ödül mekanizmasını harekete geçiren sesler listesinin ikinci sırasını ise ilkel dönemlerden bir şartlanma olan “Pişen yemeğin çıkardığı ses” tutuyor. Beyin bu sesi duyduğunda doğal olarak birazdan yemek yiyerek ödüllendirileceğini düşünüyor ve hormonların tasmalarını bırakıveriyor.

3- CEP TELEFONU

Uzmanlar internetle birlikte telefona gelen mesaj, uyarı ve çalma seslerinin kişinin sosyal ortamda ilgi gördüğünde salgıladığı hormonların aynısını, telefona bir bildirim geldiğinde de salgıladığını tespit etti. Yani telefonumuzdan bir Facebook iletisi sesi çıktığında hemen, “Kaç beğeni aldım, kim mesaj atmış, fotoğrafa ne yorum gelmiş” hormonları aktif hale geliyor. Ses çıkmadığında ise telefonu kaldırıp 2-3 dakikada bir bakma bağımlılığı işte bu hormonları salmak arzumuzdan kaynaklanıyor.

 Yayınlandığı Yer: Cosmopolitan Türkiye