ERKEĞİN YENİ GÖZDESİ: BALIK ETİ

Geride bıraktığımız yılın sonunda yapılan bir araştırma, erkeklerin balık etli ve büyük göğüslü kadınları daha çabuk fark ettikleri ve daha çekici bulduklarını gösteriyor. Şimdi insanın aklına iki ihtimal geliyor: Bu bir bahane mi yoksa yeni yılın trendi mi?

Kum saati, çay bardağı, 8 sayısı, gitar gövdesi, yer fıstığı, altın oran… Gözünüzün önüne gelen şekle hangi ismi vermek istersiniz? Siz nasıl adlandırırsanız adlandırın, Georgia Gwinnett College’deki bilim insanları erkeklerin, moda dünyasında dayatıldığı gibi 90-60-90’lık vücut oranlarına o kadar da rağbet göstermediğini iddia ediyor. Araştırmaya göre erkeklerin kadınların bel çevresinde aradığı “altın oran” 70 cm’lik bir daireye denk düşüyor. Basen çevresinin ise bu verilere göre 100cm olması gerekiyor. 2011 yılında yapılan bu araştırmaya göre erkekler bu vücut yapısına sahip kadınları toplum içerisinde ve kalabalık alanlarda 200 milisaniye gibi kısacık bir sürede fark ediyor. Michigan Üniversitesi İnsan Davranışları ve Evrim Kuruluşu’nun (HBES) akademik yayını Evolution and Human Behavior dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları ise çok daha ilginç… Doğuştan görme engelli erkeklerin dokunma duyularına dayanarak yapılan araştırmaya göre, bu erkekler de etine dolgun kadınları daha çekici buluyor.

mukemmelgen

Mükemmel geni arıyoruz…

Erkeklerin kadınların hangi bölgelerine dikkat ettiğine, kadınların hangi yönlerinden hoşlandığına dair yazılmış zibilyon tane kitap bulmak mümkün. Bunlardan birisi de Allan ve Barbara Pease’nin yazdığı; Why Men Don’t Have A Clue & Women Always Need More Shoes, yani Türkçesi, Neden Erkeklerin Hiçbir Fikri Yok & Kadınların Neden Daha Çok Ayakkabıya İhtiyacı Var adlı kitap… Allan ve Barbara Pease’ye göre de erkeklerin çoğu balık eti diye tabir edilen kadınları, sıska ve zayıf olanlara tercih ediyor. Çünkü aşırıya kaçmayan ekstra birkaç kilo, seks enerjisini bir anda ikiye katlıyor. Bir başka deyişle aşırıya kaçmadan, birkaç kiloya sahip olmak seks gücünü artırdığı gibi karşı cins için de daha makul bir eş imajı yaratıyor. Uzmanlar bunun sebebini ise en temel güdülerimizle açıklıyor. Michigan Üniversitesi psikiyatrlarından Dr. Adam Daniel, “Erkek ya da kadın fark etmez, her cins bilinç altında, çocuğu için mükemmel geni arar” diyor. “Kadınlar, erkeklere attıkları ilk bakışta içgüdüsel olarak ondan çocuk sahibi olduğunda o çocuğun ne kadar sağlıklı, zeki ve yakışıklı olacağını sorgular. Erkekler ise bir kadınla ilk karşılaşmalarında, başta rahat bir doğum yapıp yapamayacağını, ne kadar üreme yatkınlığının olduğunu ve de nasıl bir anne olacaklarını analiz ederler.” Biraz basit ve vahşi gelebilir ancak uzmanların görüşleri böyle… Belki de bu nedenledir ki yapılan araştırmalar, erkeklerin kadınlarda ilk dikkat ettikleri bölgenin kalça ve çatı kısmı olduğunu gösteriyor. Kim bilir… Belki de erkeğin içgüdüsel olarak aklına en başta, “Bu çatıdan rahatça çocuk çıkar mı?” geliyor. Bu sadece bir teori, alınma gücenme yok. Ancak garip olan taraf, kadınların da erkeklerde en çok dikkat çeken bölgenin kalça kısmı olması…

En en çok dikkat çeken diğer bölgeler?

Allan ve Barbara Pease’nin kitabındaki bir başka ilginç tespit ise kadınların genital organları ile dudaklarının aynı ölçülerde olduğunun iddia edilmesi… Pease çiftinin, “en dikkat çeken taraflar” altnda yaptıkları birkaç araştırmanın sonucu da şöyle: Erkekler pembe ruj süren kadınların dudaklarına 6.7 saniye bakarken, kırmızı ruj sürenlere ise 7.3 saniye boyunca hiç gözlerini ayırmadan bakıyorlar. Erkeğin beğendiği kadın vücudunda bel kalınlığının kalçanın yüzde 70’i kadar olması gerekiyor. Yüzlerce yıldır bu ölçüler, altın oran olarak kabul ediliyor. Erkekler, göğüslerin büyüklüğünü ya da küçüklüğünü değil; dolgunluğunu ve diriliğini önemsiyor. Gözler her iki cins için de önemli. Kadınlar, kalçadan sonra en çok gözlere bakıyor. Erkeklerde ise gözler üçüncü sırada Erkeklerin kadınların gözlerine bakma süreleri ise 1 saniyenin bile altında, sadece 0.95 salisede kalıyor.. Gülümsemek kadınlar için 3’üncü sırada… Kadınlar, “Erkeklerde ilk baktığınız yerlerden biri gülümsemesi mi?” sorusuna yüzde 40 oranında “Evet” diyor. Erkeklerde bu oran yüzde 25… Giyim her iki cins için de yüzde 10 oranında önem taşıyor. Soru, saçlar hakkında olunca bu oran kadınlar için yüzde 4, erkekler için yüzde 3…

Türk erkeği nelerden hoşlanıyor?

Dünyaca ünlü belgesel kanalı Discovery Channel’in erkekler üzerinde yaptığı araştırma, 15 ülkede 12.000’den fazla erkeğe nelerden hoşlandıkları hakkında sorular soruldu. Bu araştırma içerisinde elbette bir fenomen olarak Türk erkekleri de var. Araştırmaya göre Türk erkekleri bir konuda uzman olarak gösterilmekten hoşlanıyor. (Her konu hakkında öyle ya da böyle bir fikir sahibi olmamızdan bunu anlamak çok da zor olmasa gerek…) Araştırmanın Diğer bir konu başlığı ise, baba olmak. Biraz garip gelebilir ancak 21. yüzyılda Türk erkekleri, Avrupa ve ABD’ye göre daha geç yaşta baba oluyor. Bunun sebebi ise çocukarın ihtiyaç duyduğu ortamı sağlamak. Erkeklere neden geç baba oldukarı sorulduğunda ise “Ekonomik koşullar belirli bir yaşa kadar buna izin vermiyor” cevabı, en sık rastlanan cevap olarak göze çarpıyor. Türk erkeklerinin yüzde 85’i için en önemli şey, ailelerine bakmak. (Ne de olsa “At, avrat, silah” bizde kültürel bir miras…) Türk erkeklerinin yüzde 77’si farklı yerleri gezip seyahat etmekten hoşlanıyor; yüzde 39’u ise, yemek, içmek ve yatmayı tercih ediyor. Yani Türk erkeklerinin bu kısmı için “Erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer” sözü hala geçerli görünüyor.

Dört erkek tipi var…

Araştırmada dünya üzerindeki erkekler dört gruba ayrılıyor. Bunlardan ilki baskıcı yaklaşımı benimseyen erkekler. Bu erkek tipi en yaygın olarak Romanya’da görülüyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 29… İkinci grup, modern ama kontrollü erkeklerden oluşuyor. Bu gruptaki erkekler, en çok İsveç’te görülüyor. Kadın ve erkeğin rolleri hakkında modern bir görüşe sahip olan bu erkeklerin Türkiye’deki oranı yüzde 26… Üçüncü grup ise, “sadece ben” diyen erkekleri içeriyor. Bu tip erkeklere göre, kendileri her şeyden daha önemli oluyor. Bu erkek tipolojisi ise en yaygın olarak Almanya ve Hollanda’da görülüyor. Türkiye’deki oran ise, yüzde 15 olarak tespit ediliyor. Son grup ise, bağlanmak istemeyen erkekler. Bu gruptaki erkekler, ciddi sorumluluklar ve bağlılıklardan kaçıyor. Bu grup erkeklerin en çok görüldüğü ülke ise Türkiye. Türkiye’yi ise, İspanya takip ediyor. Birinci olduğumuz bir yeri görmek mutluluk verici… mi? Bence sorun yok…

 baliketiseksi

Dünya kadınında durum nedir?

21.yüzyıl erkeğinin hangi kadın tipinden hoşlandığını detaylarıyla araştırmışlar. Yeni dünya düzeninde, kadınların yeni vücut hatları üzerine bir araştırma da İngiliz Guardian gazetesinden geliyor. İngiliz The Guardian gazetesinin G2 adlı ekindeki bir habere göre kadınların kıvrımlı vücut hatları yok olmak üzere. Örneğin Playboy’la ilgili yapılan akademik bir araştırma, her sayısında çıplak bir kadın resmi yayınlayan dergide son 10 yılda seçilen kadınların bellerinin de kalınlaştığını ortaya çıkardı. Ancak Guardian haberini esas olarak Londra Moda Koleji’nin (London College of Fashion) hazırladığı rapora dayandırıyor. Tüm İngiltere’de geçerli olacak yeni giysi beden ölçülerini tespit etmekle görevlendirilen okul, yaptığı araştırmada 150 yıl önce kadınların belleri ile kalçaları arasındaki oranın, 0,7’den günümüzde 0,8’e çıktığını tespit etti. Yani 150 yıl önce kalçası 100 cm olan bir kadının belinin 70 cm olması doğal görünüyor. Şimdi ise kalçası 100 cm olan bir kadının belinin 80 cm olması doğal… Elbette bu iddiaya göre ideal beden ölçüleri de değişiyor. Eskiden 90-60-90 olarak klişeleşmiş manken ölçüleri artık 90-63-90 olarak belirleniyor. Bu ortalamalar, kadınların gittikçe daha erkeksi bir görünüme sahip olmaya başladığını gösteriyor. Londra Moda Koleji’nde bu araştırmayı sürdüren Jeni Bougourd, “Kadınlar 50’li yıllara göre bugün erkeklere çok daha fazla benziyor” diyor. “Boyları uzadı, ama belleri daha fazla kalınlaştı. Modern kadın artık çok daha düz bir vücut hattına sahip.”

“Stresliyim, ne yesem yarıyor…”

Her şeyin bir sebebi var. Westminster Üniversitesi’nden beslenme uzmanı Emma Stiles, son 100 yılda bel-kalça oranının değişmesini, beslenmemizdeki ana maddelerin değişmesine bağlıyor. Stiles, “Karbonhidrat ve şeker artık çok daha fazla yeniyor” diyor. “Bu durum da insülin üretimini artırıyor, bu da vücudun en çok karın bölgesindeki yağ hücrelerinde depolanmasına neden oluyor.” Belin kalınlaşmasında etkili faktörlerden biri de stres… İngiliz Beslenme Vakfı’ndan (British Nutrition Foundation) Dr. Joanne Lunn, ABD’de Yale Üniversitesi’ndeki bir araştırmayı örnek gösteriyor. Araştırmaya göre, uzun süreli stres altında kalanlarda karın bölgesindeki yağlanmada hızlı bir artış gözlemlenebiliyor. Dr. Lunn, “Yağ hücrelerinde, yani adipositlerdeki depolanmanın artmasına yol açan enzim harekete geçiyor” diyor. Ayrıca, yoğun stresli işlerde çalışan kadınların dişilik hormonu olan östrojeni daha az salgıladığı da öne sürülüyor. Östrojen düşünce, yağlar kalça yerine erkeklerdeki gibi belde toplanıyor. Yani, kadınlar armut yerine elmaya dönüşüyor. Tabii bir suçlu daha var: Çağdaş yaşamdaki hareketsizlik… Özetle bilgisayar başında oturmalar, iş yerinde ayağa kalkamamalar, işten dönünce “Bir duble içki içeyim”ler 21. yüzyıl kadınının ölçülerinin değişmesine tuz, biber oluyor.

baliketiideal 

Araştırmalar bahane, sağlıklı olmak şahane…

Her ay size en az bir araştırmayı tüm detaylarıyla aktarmaya çalışıyorum. Ancak araştırma dediğiniz şey o kadar su gibi ki, hangi kaba doldursanız onun şeklini alıyor. Balık etinin yeni trend olduğunu öne süren bu araştırma gibi, 2013 senesinde erkeğin 1.60 boyundaki, ince belli kadınlardan hoşlandığını gösteren bir başka araştırmanın daha çıkmayacağını kimse garanti edemez. Dünyanın giderek şişmanladığı bir gerçek… Elbette hayatta kalmaya programlanmış insanoğlunun, dünyanın gidişatına ayak uydurmak için zevk aldığı noktaları yeniden şekillendirmesi pek de anormal görünmüyor. Gel gelelim 21. yüzyıl dünyası stresten sonra en büyük savaşı obeziteyle veriyor. Çünkü obezite oranı arttıkça devletlerin yaptığı sağlık harcamaları da aynı oranda artıyor. Şişmanlık, beraberinde, şeker hastalığı, tansiyon düzensizliği, organ yağlanması gibi pek çok ciddi ve kronik sağlık problemini de getiriyor. Eminim siz bunun hayli hayli farkındasınız ancak “Kilolarınızla barışın” gibi teşvik edici yazılara kendinizi kaptırmayın diye belirtiyorum. Önce kendinizle barışın, sonra vücudunuzu dinleyin. 2011 yılında sağlık ve spor alanına en çok etki eden 100 insan (The 100 Most Influential People in Health and Fitness 2011) arasında yer alan Bob Harper, “Eğer kendinizi şişman ve sağlıksız hissediyorsanız o zaman ertelemeyin ve bir çözüm yolu üretin. Spor yapın, diyet yapın, bir spor salonuna yazılın” diyor. “Hem sosyalleşin hem de sıkılaşın… Unutmayın ki etrafınızda ne kadar çok spor yapan ve sağlıklı yaşayan insan varsa, siz de o kadar motive olursunuz.”

Kendinizi güzel hissettiğiniz noktada da durun ve öyle kalın. Spor yapmayı, sağlıklı beslenmeyi yaza girmeden önce uygulanması gereken kısa ve yoğun bir aşı gibi görmeyin. Sağlıklı yaşamak, sağlıklı olmak, spor yapmak, bunların hepsi ömür boyu, disiplinli bir biçimde sürdürülmesi gereken birer yaşam tarzıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nden Dr. Chris Colonel, “Dünyanın obeziteye karşı verdiği mücadelenin bir önemi yok, bununla en başta insanın bireysel olarak kendisinin mücadele vermesi gerekir” diyor. Çok da doğru söylüyor. Kısacası balık etinin eksisi yok, artısı var. Yeter ki kıstas almak için seçilen balık, çinekop, sarı kanat, bilemediniz lüfer olsun…

Yayınlandığı Yer: Cosmopolitan