İNSANIN ÖZÜ TEK EŞLİ Mİ ÇOK EŞLİ Mİ?
Bugün bile cevabı bilinmeyen bir tartışma… Bugün ve milyon yıl öncesinin farkı nedir? Çok eşliliği bir suçtan öte bir gereklilik olarak gören atalarımı hangi noktada değişti? Merak edenlere son zamanların en çok satan kitaplarından “Saphiens”den alıntılarla insanın cinsellik haritası. Buyursunlar…
Avcı-Toplayıcı Atalarımızda Durum Nedir?
Şimdi bu konuyu bir erkek olarak, “Abi bizim fıtratımızda yok tek eşlilik” diye kaşı gözü oynayan tüm kardeşlerimi haklı çıkarmak amacıyla yazmıyorum. Onu bir bilelim de sonra bozulan araların faturası bana çıkmasın. Birazdan okuyacaklarınız bazılarının çok hoşuna gidecek. Bazıları da belki “insanlık bu mu be?” diyerek isyan edecek. Şimdiden herkese selam olsun. Özellikle de en büyük selamı buradan, milyon yıl önceki atalarıma, bana bu genetik mirası özenle bırakan avcı-toplayıcı soydaşlarıma gönderiyorum. Şu sıralar ikinci kitabıyla da best seller olan ve yayınlandığı gün itibariyle dünyanın elinden bir süre düşmeyen, Yuval Noah Harari, yazdığı “Saphiens” kitabında şöyle bahsediyor: “Saphiens’in günlük besinini şehirlerde çalışarak kazandığı geçtiğimiz 200 yıl ve çoğu Saphiens’in çiftçi olarak yaşadığı ondan önceki 10 bin yıl, atalarımızın avcılık ve toplayıcılık yaparak geçirdiği on binlerce yılın yanında göz açıp kapama süresidir.” Yani diyor ki “Şunun şurasında insanlık olarak 4-5 bin yıllık tarihimize tam olarak hakimiz ama bizim ataların soyunun bir bu kadar da buz dağı gibi altında var. İnsan ilişkilerini incelemek için buralara da bakmak gerekir.” Bazı evrim psikologları bu en güçlünün hayatta kaldığı bir yaşamın içine doğmuş atalarımızın tek eşli çiftlerin kurduğu çekirdek ailelerden oluşmadığını iddia ediyorlar. Onlara göre çekirdek ailelerden ziyade, bu insanlar özel mülkiyetin, tek eşli ilişkilerin ve hatta babalığın bile olmadığı komünler halinde yaşamaktadırlar. Saphiens’de yazana göre, “Bu tür bir grupta, bir kadın aynı anda pek çok erkekle (ve kadınla da) cinsel ilişkiye girip yakın bağlar kurabilirken grubun yetişkinleri de çocuklara ebeveynlik ederek işbirliği yapardı. Hiçbir erkek hangi çocuğun kendisinin olduğunu kesin olarak bilmediğinden erkeklerin hepsi tüm gençlere eşit ilgi gösterirdi.”
Ütopya mı Gerçek mi?
Şimdi az önceki paragrafı okuyunca benim gibi, “Bu nasıl ortam? Bu ne genişlik?” diyenleriniz olmuştur eminim ki. Tabii ki bugünkü etik değerler ve sosyal kurallarla değerlendirmemek lazım. “Saphiens”de bu komün ebeveyn yaşantısı ve çoklu cinsel yaşamın sebebi de şu şekilde anlatılıyor: “Bu toplumların inanışlarına göre bir çocuk tek bir adamın sperminden değil, pek çok spermin bir kadının rahminde birleşmesiyle oluşur. İyi bir annenin, özellikle de hamileyken pek çok değişik adamla seks yapması gerekir. Böylece çocuğu sadece en iyi avcının değil, aynı zamanda en iyi hikaye anlatıcısının, en güçlü savaşçının ve en düşünceli aşığın da özelliklerini (ve babalık ilgisini) kazanacaktır. Eğer bu kulağınıza tuhaf geliyorsa, unutmayın ki modern embriyolojik çalışmalardan önce, insanların bebeklerin pek çok baba yerine tek bir babadan geldiğine dair kesin bir kanıtları yoktu.” Yani tabii ki tek bir baba olmaması demek ille de kolonideki tüm erkeklerin de tüm çocukların babası olacağı ve rastgele bir cinsel yaşama sahip olacaklarını da kanıtlamıyor. Bunlar hep teori… Yazı yok, bir şey yok. Belki de hiçbir zaman gerçekten en ilkel atalarımızın bu konuda ne yaptıklarını kesin olarak öğrenemeyeceğiz.
Evlilik ve Tek Eşlilik Ne Zaman Başladı?
Christopher Ryan ve Cacilda Jetha’nın yazdığı, Modern Seksin Tarih Öncesi Temelleri isimli kitapta, “2,5 milyon yıl boyunca durmadan yürümüş, göç etmiş, bulunduğu yerdeki hayvanlardan ve diğer klanlardan kaçmış avcı-toplayıcılar için ağır hareket eden ve çok özen isteyen bebekler ve küçük çocuklar ayak bağıdır” diyor. “Bu yüzden milyon yıl önceki insanlar çocuklarını 3-4 yılda bir doğuruyorlardı. Kadınlar çocuklara tam zamanlı emzirme yaparak yeni bir hamilelik olasılığını biyolojik olarak düşürüyorlardı. Daha rahat hareket edebilmeleri için çocuk doğurmamak adına avcı-toplayıcı atalarımızda cinsel ilişkiden uzak durma, hatta zayıf çocukların katli bile yaygındı.” Şimdi okudukça daha vahşi gelen ancak o zaman buna mecbur kalan insanlar tarım toplumuna geçtikleri andan itibaren tüm sosyal ilişkilenme biçimlerini ve üreme alışkanlıklarını değiştiriyorlar. Zira stoklamaya başlayan sevimli çiftçi atalarımız daha çok çocuk yapmaya ve sabit şekilde bir arada yaşamaya başlıyorlar. Bu durum da etik alışkanlıklar geliştirmelerine ve ilk çekirdek ailelerin resmen gözlemlenebildiği bir kültüre evrilmelerini sağlıyor. Mesela Antik Mısır, ilk evlilik yüzüğünün rastlandığı toplum. Seksin hiçbir şekilde tabu olmadığı, yasaklar içermediği, hatta ilk erotik dergi sayılan papirüs üzerine çizilmiş seks pozisyonlarını içeren Turin’in bile burada bulunduğunu düşünün. İşte böyle bir ortamda ilk defa firavunların taktıkları evlilik yüzükleriyle toplumun tek eşli bir ilişki düzenine geçtiğin i gözlemliyoruz. Kadının da eşini rahatlıkla seçebildiği bu özgür ortamda sonsuz aşkın simgesi evlilik yüzüğü de bu dönemde gömülerden çıkmaya başlıyor.
Amaç Aile mi Yoksa Toprak mı?
Antik Mısır’da büyük bir iyi niyetle başlayan tek eşlilk ve evlenme ritüelleri Avrupa’ya geçtiğinde biraz para-çokomel ve sosyal statü eğrisine dönüşmeye başlıyor. Antik Roma’da yüzük sadece soyluları evlendirmek ve onların eşlerinin sahipli olduğunu göstermek için kullanılıyor. Ardından derebeylik dönemiyle birlikte toprakların giderek daha önemli hale gelmesi, büyük toprak sahipleri arasında kız alıp vererek güçlerine güç katma simgeleri haline dönüşüyor. Yani avcı toplayıcı atalarımızda komün olsa da temeli üremek ve hayatta kalmak olan saf birliktelikler ahlak sistemleri geliştikçe ve toplum ilerledikçe ticari işletmeler haline dönüşüyor. Bugün bile Çin’de bazı ailelerin tüm erkek çocukları tek bir kız ile evleniyorlar ki topraklar başka aileler içerisinde dağılmasın. Vay arkadaş ne toprakmış değil mi? Emlak hala değerli. O zamanlarda alsaydık bir derebeyi kızı şimdi nasıl değerlenmişti siz düşünün. Topraklar değerlenmiş ancak reklamlar, yeni medya düzeni, hızlı tüketim derken evlilik kurumunda yıllar içerisinde değerler ileriye değil de başka bir yöne doğru mu gidiyor acaba diye soruyorum kendime. Bugün kadın-erkek eşitliğiyle birlikte hala hak ettiği noktada mıyız onu da bilmiyorum. Umarım düğün salonu deniz görüyor mu? Beybi şavır yapılacak mı?” sorularından, yani tek taştan önce Antik Mısır’daki tek aşka geri döneriz. Sevgiler…
TIKINMA GENİ
Neden insanlar kendilerine pek az fayda sağlayan, yüksek kalorili yiyeceklere saldırırlar?
Buradan bir oturuşta sınırsız pizza kampanyalarını zarara sokan, şokomel kavanozlarının içinde boğulan, hamburgeri belediyeden bile izin gerektiren katlara tüketen ve sonra Pazartesi rejime giren, Salı günü bozan, “Ay başında girerim” diyerek kendini kandıran modern insana, bizlere sesleniyorum. Sorunun cevabı atalarımızda.
Saphiens kitabında bizlere miras kalan kalori bağımlılığımızın nedeni şöyle anlatılıyor: “Atalarımızın yaşadığı savanlarda ve ormanlarda yüksek kalorili tatlılar nadiren bulunurdu ve gıda da çok bol sayılmazdı. 30 bin yıl önce yaşayan sıradan bir avcı toplayıcının tek bir tatlı yiyeceğe erişimi vardı: Olgunlaşmış meyve. Bir Taş Devri kadınının incirlerle dolu bir ağaç gördüğünde yapacağı en akıllıca şey, bunlardan olabildiğince fazla yemekti. Ta ki o yöredeki bir babun grubu ağacı ele geçirene kadar. Yüksek kalorili yiyeceklerle tıkınmak bu yüzden genlerimize kazınmıştır. Bugün çok katlı apartmanlarda ağzına kadar dolu buzdolaplarıyla yaşıyor olabiliriz ama DNA’mız hala savanda yaşadığımızı sanıyor. İşte bugün bizim koca bir kap dondurmayı kaşıklamamızı ve bunun yanında Jumbo boy kolayı hüpletmemizi sağlayan şey budur.”
Youtube kanalımı izlediniz mi? http://youtube.com/inceişler
Yayınlandığı Yer: Cosmopolitan Türkiye