KISKANIYORUM ÇÜNKÜ İNSANIM

“Ben kıskanmam” yalanını bir kenara bırakın. Çünkü bilim dünyası kıskanmanın, bundan 7 milyon yıl önce bize atalarımızdan miras kalan genetik bir eğilim olduğunu kanıtladı bile. Sorulması gereken asıl soru: “Neden kıskanıyorum?” Bakın kıskançlık beynin hangi sosyopolitik bölgelerini tetikliyor, hangi psikolojik nedenlerden süregeliyor, kıskançlık cinsiyete göre değişkenlik gösteriyor mu, kıskanma güdüsünü bastırmak için neler yapılmalı?

Hepimiz birilerini ya da en azından bir şeyleri kıskanıyoruz. Bu iş olabilir, eş olabilir, sevgili, arkadaş, bir ünlü, hatta evcil hayvan bile olabiliyor. Üstelik kimimiz bunun farkında ve en yoğun haliyle yaşıyor, kimimiz de farkında değil ve öfkesinin neden kaynaklandığını bile bilmiyor. Elbette bilim dünyası bunu da merak etmiş ve incelemiş. Almanya’daki ULM Üniversitesi’nden uzman psikolog ve antropologların bir araya geldiği bir araştırma, kıskançlığın kökenini ve etaplarını ortaya koyuyor.

Atalarımız Sağ Olsun

ULM Üniversitesi’ndeki araştırmanın sonuçlarına göre, kıskanmak bugün ortaya çıkan bir olgu değil. Bize bundan 5-7 milyon yıl önce, atalarımızdan kalan bir miras. Araştırmayı yürüten Dr. Jürgen Homboldt, “Kıskançlık, insanlığın toplum için yaşamaya başladığı ilk zamanlardan beri genlerimizde mevcuttur” diyor. “Kıskanma güdüleri, insanın vahşi beyninde bulunan savunma mekanizmasının geliştirdiği bir reflekstir. Nasıl ki pek çok canlıda bölgesel koruma, yemeği için savaşma ve onu koruma, eşi için kıran kırana mücadele etme eğilimleri varsa, insanlık için de aynı güdülenmelerden bahsetmemiz mümkündür.” Dr. Humboldt, insanoğlundaki kıskançlığın evriminde üç ana çizgi olduğunu da ekliyor:

Bunlardan ilki, “Bir arada yaşama gereksinimi” olarak karşımıza çıkıyor. Humboldt, “İnsan, yaşamak ve hayatta kalmak için bir arada olması gerektiğini çok erken dönemlerde kavramıştır. Ancak yaşadığı sosyal ortamda hayatta kalmak için de güçlü olması gerektiğini kavraması da bununla birlikte süregelmiştir” diyor.

Kıskançlığın evrimindeki ikinci aşama ise, “Yakın ilişki kurma” kavramı. Yani çift olma, eşleşme, hatta tam tabiriyle çiftleşme gereksinimi… Dr. Humboldt,’un bununla ilgili açıklaması ise çok net: “İnsanlık soyunu devam ettirmek için üremek zorunda olduğunu bilir. Ancak bazı hayvanlardan farklı olarak insanlık daha monogamik bir yapıya sahiptir. Bunun sebebi ise, insanın içgüdüsel olarak soyunu devam ettireceği çocuğu ile duygusal bir bağ kuruyor olmasıdır. Bu bağı kurarken başka genlerin, soyunun içerisine karışmasını istememesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu, sadece basit bir ego mücadelesi değildir. İnsanoğlu, üremek için kendisine partner seçerken, içgüdüsel olarak soyunun genetik olarak sağlıklı, zeki ve doğada hayatta kalabilecek çevikliğe sahip olmasını amaçlar. Bunun için sadece partnerinin ve kendisinin döllenmeyi gerçekleştirmesi için mücadele verir.” Özetle bugün bile hala devam eden, eşleri kıskanma eğiliminin yegane sebebi de bu gibi görünüyor. Zeki, çevik, ahlaklı ve sadece eşlerin kendi genlerini taşıyan çocuklara sahip olma güdüsü…

Son olarak kıskançlığın atalarımızdan kalan üçüncü nedeni ise; “Cinsiyete dayalı çalılşma biçimi…” Dr. Humboldt, “İnsanlığın yerleşik düzene geçmeden önceki uzun bir dönemi avcılık ve toplayıcılık adı altında iki işkolu ile devam etmiştir” diyor. “Kadınlar, çocuk doğuracakları, fiziksel olarak muhafaza edilmeye gereksinim duymaları ve hamilelik dönemlerinden dolayı yakın bölgelerdeki, tehlike içermeyen besinleri toplamakla iştigal etmişlerdir. Erkekler ise daha zor bir iş olan avcılıkla uğraşıyorlardı. Bunun için uzun mesafeler yürümek, haftalar, belki de aylarca evden uzak kalmak zorundalardı. Uzakta kalınan bu sürelerde ise partnerlerinin başka bir erkek ile çiftleşmesini önlemek için kıskançlık kavramını geliştirmişlerdir.” Anlaşılan bugün gibi, bundan 7 milyon yıl önce de uzun mesafe içeren ilişkilerde kıskançlık sorunu bulunuyor. E o zamanlar skype, cep telefonu filan da olmadığı için erkeklerin işi zor gibi görünüyor.

Bilimi bir kenara bırakın, ilişkinize bakın…

Hepsi tamam… Erkeklerin beynindeki, kas kontrol ve koordinasyonunu sağlayan gri bölge daha yoğun olduğu için her iki cinsiyet farklı kıskançlık özellikleri gösteriyor. Kıskanınca adrenalin ve epinefrin hormonları tetikleniyor. Erkeklerin yüzde bilmem kaçı kıskanıyor, araştırmalara göre Kuzey ülkelerindeki kadınlar en az kıskananlar, vıdı vıdı vıdı vıdı… Bitmez bu araştırmalar. Girin, herhangi bir arama motoruna “kıskançlık hakkında araştırmalar” yazın hayatınızda bir arada görmediğiniz kadar çok makale ve araştırmanın içinde kaybolacaksınız. Lafı neden böyle uzatıyorum? Çünkü ilişkilerinizi yürütecek olan, size daha olgun ve huzurlu bir ilişki sağlayacak olan şey bu bilimsel araştırmalar değil; bizzat sizsiniz… Kıskanmak da, aşk gibi, nefret gibi, mutluluk ve öfke gibi ilişkiyle birlikte gelen doğal bir duygu sadece. Her bir duygu, siz isteseniz de istemeseniz de bünyenizde kodlu şekilde bulunuyor. Her birinin tadını çıkarmak da sizin elinizde. Yeter ki duygularınızın kölesi olmayın, karşınızdakiyle iletişiminizi koparmayın. İnsanlar ne kadar anlayışlı olurlarsa olsunlar, siz onlara duygularınızdan bahsetmedikçe asla hislerinizi tam olarak anlayamazlar. Ne de olsa hayvanlar koklaşarak, insanlar konuşarak… Doğru ve sağlıklı bir iletişimle, tüm duygularınızı doya doya yaşadığınız bir ilişki geçirmeniz dileğimle…

gidiklama

Bir Hurafe Daha:

Gıdıklanıyorsan Kıskançsın

Halk arasında sık sık geyik konusu olmuş bir yaklaşımdır gıdıklanma ile kıskançlığı özdeşleştirmek. İlk bakışta bile alakalarının olmadığını anlamak için bilim insanı olmak gerekmiyor. Gel gelelim bilim insanları bunu da araştırmış.

California Üniversitesi Psikoloji Departmanı’ndan Prof. Dr. Christine Harris, “Gıdıklanma eylemi, sadece bizlerinde değil Aristotales, Darwin, Bacon gibi ünlü düşünürlerin de dikkatini çekmiş ve üzerinde pek çok teori üretilmiş bir eylemdir” diyor. “Bu düşünürler özellikle insanın kendini gıdıklayamamasından yola çıkarak, gıdıklanmayı sosyal bir eğlence eylemi olarak tanımlamışlardır. Bu eylemin kıskançlıkla özdeşleşmesinin sebebi çok net değil. Ancak gıdıklanmanın, vücuttaki gerginlik ve stresle ilgili olduğu, bu tip insanların da kıskanç olma potansiyellerinin yüksek olduğunu savunan birkaç hipoteze rastlamak mümkün. Ne yazık ki bu teori bilimsel olarak hiçbir temel içermiyor. Birbirinden ayrı duygusal ve fiziksel olmak üzere, bir eylem olarak gıdıklanma ve bir duygu olarak kıskançlığın birbiriyle biyolojik hiçbir bağına rastlanmamıştır.”

Cinsiyete Göre Kıskançlık

Erkekler için seks, kadınlar içinse duygusal ilişki kıskançlık sebebi… Scientificamerican.com tarafından yapılan ankette, erkeklerin yüzde 87’si partnerlerinin başkasıyla seks yapmasını kıskanacaklarını, kadınların ise yüzde 91’i partnerlerinin bir başka kadınla duygusal iletişimde bulunmasına katlanamayacaklarını belirttiler. Araştırmayı yürüten Christie Nicholson, “Erkekler seksüel sadakat, kadınlar ise duygusal sadakati önemsiyorlar” diyor. “Bunun sebebi ise kadınların ve erkeklerin düşünme biçimlerinin hem fiziksel hem de kültürel olarak farklılık göstermesidir. Erkekler bir eylemin fiziksel sonuçlarına, kadınlar ise duygusal süreçlerine odaklanırlar.” Özetle karşınızdaki erkekse ilk soru: “Onunla yattın mı?”, kadınsanız ise size gelecek ilk soru, “Onunla uydun mu?” olacaktır.

Yayınlandığı Yer: Cosmopolitan Türkiye